16 Aralık 2009 Çarşamba

DEĞİŞİM

Biz insanlar her zaman değişmeye mahkum muyuz? İnsan vücudu yanlış hatırlamıyorsam yedi yılda tamamen değişiyor. Hücreler ölüyor yerlerine yenileri geliyor. Bunun yanında zaten insan büyüyor, ihtiyarlıyor vs. İnsan bu fiziksel değişimin yanında zihinsel olarak ve ruhen de değişiyor. Hani meşhur bir yazı vardı; 4 yaşında babam her şeyi biliyor, 5 yaşında  bazı şeyleri biliyor, 15 yaşında aslında hiç bir şey bilmiyor...vs. Yanisi şu , her yaşın bir düşünce akımı var. Herkes bu akımlara aşağı yukarı bi uğrar, doğru ya da yanlış! Herkese göre farklı şekillenir. Tabi bunu her yaşa otomatik olarak bağlamıyorum. 10 yaşındayken para benim için o kadar da önemli bir şey değildi. Şimdi ise durum farklı! Ama fakir ve çalışan bir çocuk için bu yaş belki de 8. Eskiden demokrasiyi savunurken şimdi oligarşiyi savunuyorum. Eskiden bağcıklı ayakkabı sevmiyorken şimdi tam tersi olabiliyor. Eskiden bayanlarla el sıkışmaz iken şimdi el sıkışabiliyorum. Buna benzer örnekleri çoğaltabilirsin. Şimdi işin en doğrusu ne?      
Modern hayat erkekleri mutfağa sokuyor, kadınları dış hayata açıyor. Toplumları yönlendiren kişiler erkeklerdir. Zaten erkekleri lightlaştıran da yine bu erkekler. Saha boşalınca otorite yarışı başladı. Kadına otorite verdin mi dengeyi kuramaz fıtrat gereği. Bu bir geçiş dönemidir. Kadınların sinir krizi geçirmelerindeki bir sebepte bu olabilir. Kimi zaman lafını esirgemeyen bir kadın; kimi zamanda sus pus olan erkek görmüşsündür. Kadın haklarının gücüyle genişletilen bu yolda, erkek kadına yine de “sadece şu ortadaki çizginin üzerinden gideceksin” derse bir yere kadar tutabilir. Kadının üzerinde eskiden beri gelen sorumluluklar var ama yol geniş ve artık paylaşım denen bir şey var. Kimisi bu durumda pasif ve zavallı durumunda kalıyor ama trend, pasif olmayanlardan yana.
Şimdi şiddetle esen bu rüzgarı, he demekle değiştiremezsin. Peki ne olacak? Modern Ata Erkil mi olmak lazım? Bu nasıl bir şey olabilir? Ya da maço mu? En iyisi İslam perspektifinden bakmak! Toplumları yönlendirenler bilinçli olarak toplumları kuzuya çeviriyorlar ki işleri kolay olsun. Bu minvalde kuzular topluluğu istedikleri kadar miting yapsın. İki kurt ortalığı toparlar.
İşin bir de eşcinsellik boyutu var. Kendilerini daha yakın buldukları hemcinslerine daha bir yakınlık gösterenler bu gidişatın birer semeresidir aslında. Bunun gibi birçok sapkınlık ta çabası. Batıda eşcinsellere normal bakılıyor artık. Yani onlar için bu durum bir hayasızlık bir lanetlilik meselesi değil. Ama benim dinime göre böyle bir şey yasaktır.
Erkekler artık güçlü de değiller. Filmlerde gördüğümüz, kitaplarda okuduğumuz o kahramanlıklar nerede? Akıl-beden-güç denklemi tedavülden kalktı; yerine akıl-teknoloji-güç denklemi geldi. Ama maksat güçlü olmak değil mi? Güçlü olan kazanıyor neticede. Zaten konumuzda bununla alakalı değil mi?
Duygusallık ya da romantizm diyelim. Böyle bir kavram var hayatımızda. Yazık ki yazık!
Ya hayalperestliğe ne demeli! Artık reel düşünemiyoruz. Hayallerle yaşıyoruz. Filmlerle yaşıyoruz. Futbolla yatıp futbolla kalkıyoruz. Geri kalan zamanda da geçim derdi.
Bu kayıpları çoğaltmak mümkün. Olayın neresinden bakarsan bak çok sakat. Bu şartlardan etkilenmemek mümkün mü? Hayat buna göre şekilleniyor. Öyle veya böyle herkes cenderesinden geçiyor. Bu gidişe dur demek lazım. Ortada bir gidiş var, dur diyecek insan topluluğu var, herkes dur denilmesi gerektiğini de biliyor. Ama yine de gerçek değişmiyor.

Hiç yorum yok: