18 Ekim 2011 Salı

DERİN ABİ!

Hayatı planlamak! Bi bakıma yani bakımlar arasından bir tanesini kastediyorum burada. Bu arada bir tanesi de aynı bir bakıma da ki manayı veya fonksiyonu ihtiva ediyor. Bir bakıma, planın hayat bulması demektir. Yani hayatı planlamak; planın hayatlanması demektir. Hayat bulan bir plan aslında planlanan bir hayattır. Peki, planlanmayan bir hayat gerçek şu ki; planlanan bir plansızlıktır. Buradan da şuna varabiliriz: Planlanan bir hayat, plansız bir plandır. Bir hayat planı varsa ve bunun plansız olarak planlanması mümkün olmayacağına göre planlanan bir plansızlıkta aslında planlanmıştır. (Mayıs,2007)

Türkiye’de deli başına

Türkiye’de deli başına düşen akıllı sayısı kaç?

TEZAT ABİ!

-Hıımm! Anladııım! Tezat abi, peki hayatımızı nasıl planlıcaz?
-----Şimdi kardeşim, önce kalemi, kağıdı alacan eline. Önceliklerini yazacan. Hedeflerini koyacan. Bir sene içinde şunları yapacam vs. On sene sonra şu durumda olacam, filan.
-On sene mi? Yok be abi, biz daha önümüzü göremiyoruz ki,on senenin hesabını yapalım.
-----Kardeşim, elin gavuru yirmi sene sonrasının hesabını yapıyor. Otuz sene sonra elin Amerikası; Avurpa, Asya ne durumda olacak ona bakıyor, naaaber!
-Doğru söylüyon be abi, bizim daha çoook işimiz var.
-----Yahu iş dedin de, bak aklıma geldi şimdi. Benim kalkmam lazım. Evde yapılacak tamir işleri filan vardı. Saat 19:30’a kadar bitirmem lazım.
-Hayırdır Tezat abi, niye 19:30’ kadar?
-----Olm, anlasana benim dizi başlıyor o saatte. Hemi demin muhabbet neydi, plan di mi! Benim bugünkü planım bu işte!
-Vay Tezat abi beah! Çok planlı adamsın harbiden!! (Mayıs,2007)

17 Ekim 2011 Pazartesi

ZİHNİ ABİ!

----Bunu yapmıcaktın!
-Neyi?
----Bunu!
-Neyi yahu?
----Bunu yapmıcaktın!
-Neyi lan neyi?
----Yapmıcaktın!
-Adamı hasta etme lan. (Küt,pat,küt)
----İşte, bunu yapmıcaktın!
-!

REKLAMA REKLAM

REKLAMA REKLAM
Asitli içeceklerden bir ürünün tv reklamında; delikanlı kutudan kafaya dikip içmeye başladığı an, bir fıstıkla öpüştüğünü görür veya hisseder. Yani bu ürünü içmek çok zevkli, keyifli vs. Yanisi bu ürünü iç.
Keşke bunun bir benzerini şööööyle yapabilseydik: Yine bir delikanlı bir cola kutusunu kafaya diker ve bir kurşun sesi duyar kulaklarını tırmalarcasına. Sonra şaşırarak ve hayretle bir defa daha da diker. Bu sefer de kurşunun bir kafaya girdiğini ve kafayı parçaladığını görür. İşte bu minvalde bir reklam çalışması daha iyi olurdu. (Mayıs,2007)

TEZAT ABİ!

-Değişim hakkında ne düşünüyorsun abi?
----Şimdi, ben önce şunu söyleyim: Biz, Türkiye olarak ne zaman değişime kapılarımızı açtık, o zaman bu ülke adam olur. Bir zamanlar adam gibi adamdık. Ama sonra hasta adam olduk. Niye? Çünkü değişime ayak uyduramadık. Günümüze dönersek, gelişmiş ülkelere bakın! Hepsi de değişimi yakalamış ülkeler.
-Tezat abi değişecez diyorsun yani?
----Eevet! Zor bişey değil ki bu! Heeee! Tabi bu benimle seninle olacak iş değil. Bu toplumsal bir olay. Herkes açık olacak bu konuda. Mesela eğitim! Bizdeki eğitim ezbere dayalı bir sistem, yanlış! Yanlış kardeşim! Avrupa bu konuda bizden ileri maalesef. Adamlar işi çözmüşler. Baktılar olmuyor, eğitimin yapısını değiştirdiler. Bu kadar basit.
-Abi, eğitim dedin de aklıma geldi, bu arada söyleyim. Geçen arkadaşlarla konuşuyorduk burada, sen yoktun. Böyle bazen okuma günleri filan yapsak. Nasıl olsa burada her gün toplanıyoruz. Haftada birkaç günde yararlı bir kitaptan birkaç sayfa okusak filan dedik. Ne dersin abi, sende katılır mısın?
-----Yaaani, valla kardeşim, iyi düşünmüşsünüz. Şimdi bizden geçti artık! Siz bak daha delikanlısınız. Sizin için çok güzel olur, bende katılmaya çalışırım in şal lah! (Mayıs,2007)

DERİN ABİ!

Değişim! Birçoğumuz değişimi severiz. Birçoğumuz da değişimi sevmeyiz. Peeekiii, çoğumuz değişimi seviyorsak, haliyle sevgilerimizi değişim üzerinde çoğunluğu oluşturabilecek şekilde tutanlar olarak bir çoğunluk oluşturabildiysek ve bunun adı çoğunluksa; çoğunluğun zıddı da azınlık olması gerekirken ve bu kelimenin olması gereken yerde azınlığın zıddı olan çoğunluğun olması, cümleye farklı bir anlam katar.
Bu durum 5’in altındakiler ve 5’in üstündekiler gibi algılanmamalı. Çünkü 5’in altındakilerin toplamı, 5’in üstündekilerin toplamından her zaman azdır. Bu mutlaktır ve değişmez.
İşin aslı; çoğunluğu oluşturan azınlıktır, azınlığı oluşturan da çoğunluktur. (1) Şimdi bu son cümledeki bölümü tekerlek çevirir gibi çevirdiğimizde ve aynı zamanda (1) diyerek aşağıya düştüğüm nottaki bölümü de çevirdiğinizde ve bu iki çevrilen cümlelerin gözünüzün önünde arka arkaya geldiği vakit ortaya çıkacak manayı görebilirseniz işte o zaman ne demek istediğim, daha iyi anlaşılabilir. Bu noktadan, matematikteki 8 bilinmeyen denklemler mesabesine denk düşecek olan “aslında hepimiz çoğunluğuz aynı zamanda hepimiz azınlığız”a kadar gider amma; işin orası daha derin bir konu.
(1) Azınlık olmasaydı çoğunluk; çoğunluk olmasaydı azınlık olmazdı. (Mayıs,2007)

Puf!

Puf! Gözümle gördüğüm, konuştuğum, karşımda duran bir kişinin aniden, birden yok olması nasıl oluveren bir şey acaba!
Tabi akla böyle birden yok olan biri denildiğinde kimler gelir? Sihirbazlar, Allah dostları, inler, cinler… Malum sihirbazlar kaybolmazlar. Bir şeyin içine giriverirler ya da perdenin arkasına geçerler ve buna benzer kamufle edici bir unsurları mutlaka vardır. İnleri ve cinleri bilmem; nasıl gelirler nasıl giderler, Allah uzak etsin. Allah dostları vardır yani keramet sahibi insanlar. Duymuşuzdur mutlaka “ bana sonra dedi ki, şunu yap, bunu yapma, sonra birden kayboldu” benzeri muhabbetleri. Ya da “umrede iken, birden bi baktım, karşımda hocamız! Sonra nasıl olduysa birden kayboldu” gibi. Tamam işte! Mesele bu! Nasıl kayboldu? Hangi arada yok oldu? Haşa, bu tür olaylara inancım tam; Allah diledi mi “ol” der, diledi mi “yok ol”. Benimkisi gereksiz bir merak işte, Allah affetsin.
Şimdi karşımda biri var ve ben biliyorum ki 2 saniye içinde kaybolacak. Peki nasıl? Birden puf mu olacak, ardından duman mı bırakacak? Ya da müziğin kısılması gibi mi? Hani filmlerde görürüz; ruh dünyadaki yarım kalan işini bitirmiş ve veda ederken efekt sayesinde 2-3 saniyede yavaş yavaş gözlerimizin önünden silinir ve kaybolur.
Acaba gerçekte nasıl kaybolur? Böyle an an görmek isterim açıkçası. Bu bir insan olabileceği gibi bir eşya olabilir, bir araba olabilir veya bir dünya!  (Mayıs,2007)

11 Ekim 2011 Salı

Bir karakter

Bir karakter, bir sahne, bir film nasıl oluyor da; bir zihin, bir insan ve bir toplum üzerinde bu kadar tesirli olabiliyor!
Buradaki köprü; görüntüden göze ve sesten kulağa giden yol. Ama bu işin önemli kısmı zihinde bıraktığı iz. Etkilenen zihnin, ruha ve bedene etkisi. Ve bu etkinin neticesinde geri dönüşüm başlıyor.(Aralık,2007)

KESME ŞEKER PORAGRAMI -FRAGMAN-(SORGULAMADA)

-Söyle laooaaoaon!
      ·Bana mı dedin sen onu, he! Söyle bakalım hangi ağzınla söyledin onu? Ağzına acı biber süreyim mi? He, bana mı dedin, bana mı dedin “söyle laoaoan” diye, he?
-Evet kahrolası sana dedim, napacan he, napacan!
      ·E, konuşacam! Sen demedin mi bana, “konuş” diye?
-Eee! Ben dedim?
·Bilmem, ben mi dedim!
-Bilmem!
·Sen demediysen kim dedi, ben mi dedim?
-Bilmem, sen mi dedin?
·Eh tabi, ben dedim. Söyle bakalım, ne iş yapıyorsun, çalışıyor musun, avare misin, he?
-Abi, valla genelde çalışıyorum.
·Görevin ne senin?
-Sorgulama işi yapıyorum…Konuş lan! Söyle bak kafamı kızdırma. Ne biliyorsun?
·Bana dedin di mi?
-Eveeeeet, sana dedim, anladın mı, sana, sana!
·Söylicem, söylicem. Gerçi ben şimdi söylersem Türkiye yerinden oynar, 65 milyon insanıyla. Ama, şimdi her şeyin bi vakti var öyle değil mi? Ne demişler; “çay deminde güzeldir”.
-Yaaa! Bak ne güzel söyledin. Bi de ne demişler!
·Ne demişler?
-“Demir tavında dövülür” demişler.
·Yaaa, kim demiş?
-Atalarımız demiş.
·Heee, kime demişler?
-Bize, hepimize demişler.
·Mmmm, peki niye demişler?
-Bilmem, belki bigün birini sorgulamaya çektiğimde bu sözü hatırlatırım diye söylemiş olabilirler.
·Yaaaa!
-Yaaaa, yukarıda geçen paragrafta yazar ne demek istemiş anladın mı? Ya da bu sana bir şeyler anımsatıyor mu?
·Valla, bi düşüneyim. Demir.. eeeh, tavında …eeeh, dövülür.
-Heh işte! Orasını istersen ben düşüneyim. Dövme meselesin diyorum!
·İyi, çok istiyorsan sen düşün o zaman! 2 saniyen vaaar ve dııııt, süreniz bitti! Eee, neyse ben sana aslında başka bir şey diyecektim; mutlu olmanın sadece bir yolu var.
-Nedir o?
·Mutlu olmanın yollarını bilmek! Bak şimdi mesela, içinde bulunduğumuz ortamı görebiliyorsun di mi?
-Evet, görebiliyorum.
·Yaa işte, ben göremiyorum! Şu gözümdeki bezi çıkartırsan ben de görebilirim. Yani ben göremiyorum, sen görebiliyorsun, anladın mı?
-Eveeeet, anladım! Mesela benim elim var ve elimle sana vursam, bi tarafın acır mı?
·Acır!
-O zaman söyle!
·Tabi, ne söylicektim?
-Ne biliyorsan anlat!
·Bişey bilmiyorum!
-Peki, benden günah gitti. (bir el silah sesi)
·Aaaah, ayağımı vurdun!
-Evet, konuşuyor musun!
·Ama hep sabahtan beri ben konuşuyorum, biraz da sen konuş.
-Peki! (bir el silah sesi)
·Aaaah, öbür ayağımı da vurdun!
-Evet, farkındayım, söylicek misin yoksa devam mı edeyim?
·Bana baksana sen, hiç hayatında vuruldun mu?
-Hayııır!
·İyi o zaman sen git. Ben şimdi sana ne desem anlamazsın. Bana vurulan birini getirin.
-Yo, yooo! Gerek kalmıcak zaten. Çünkü birazdan sen vurulacakların yanına gideceksin. Hatta ondan sonra hiç ayrılmıcaksınız birbirinizden. Şimdi sana son kez diyorum, söyle!
·Yahu kardeşim ne söylicem, ne konuşcam. İki saatten beri konuş konuş. Ne söylicem, söylemiyon ki, hayret bişey! Fragmanın başından beri söyle de söyle! Tamam kardeşim ne söyleyim, sen onu bana bi söyle?
-Yaa, harbiden ya! Ben sana söylemedim dimi ne söyliceni?
·Hayır!
-Şey şey söylicem…Millet ne düşünüyor benim programım hakkında?
·Haaaa! Sen onu merak ediyoooon!
-Evet, onu merak ediyom!
·Desene sen o programın sunucususun?
-Hı! Nerden anladın?
·Konuşmandaaan!
-Artık çok şey biliyosun.
·Yo yo! Şaka şaka yaptım.
-(bir el silah sesi)
(Aralık,2000)

10 Ekim 2011 Pazartesi

Örnek 1: Bu nedir?

Örnek 1: Bu nedir? Cep telefonu, bir kere kullanıyorsun ve atıyorsun.
Örnek 2: Bu nedir? Fotoğraf makinesi, bir kere kullanıyorsun ve atıyorsun.
Örnek 3: Bu nedir? Araba, bir kere kullanıyorsun ve atıyorsun.
Örnek 4: Bu nedir? Ev, bir kere kullanıyorsun ve atıyorsun.
Örnek 5: Bu nedir? Dünya, bir kere kullanıyorsun ve atıyorsun.
“Dünya: Bir kullanımlık yaşam alanı” (Aralık,2009)

9 Ekim 2011 Pazar

KESME ŞEKER PORAGRAMI -FRAGMAN- (KAĞIT)

"Bir adam elindeki kağıda birşey yazdı ve kağıdı havaya fırlattı.
Rüzgar kağıdı aldı uçurdu, uçurdu ve kağıt yere süzülerek düştü.
Oradan geçmekte olan ama düşünceli olan bir adam yerdeki kağıdı aldı. Üzerindeki yazılanı dikkatle okudu ve oradan bir anda sevinçle uzaklaşıp gitti. Elindeki kağıdı da fırlatıp attı.
Rüzgar kağıdı aldı uçurdu, uçurdu ve kağıt yere süzülerek düştü.
Bu sefer yerden kağıdı alan orta yaşlı bir bayandı. O da pürdikkat kağıda yazılanı okudu ve bayanın birden yüz hatları değişti, gerildi ve  ağlamaya başladı. Sonra elindeki kağıdı O'da fırlatıp attı.
Rüzgar kağıdı aldı uçurdu, uçurdu ve kağıt yere süzülerek düştü.
Bu sefer de çok ihtiyar bir amca yerdeki kağıdı farkettiği gibi bastonuyla kağıdı sıkıştırdı ve eğilerek eline kağıdı aldı. İhtiyar amca birden, ne hikmetse güldü."
Yönetmen: "Stooop! Bu çekim şimdi oldu işte, şimdi oldu işte" dedi ve şunları da ekledi. " Hey, amca tebrik ediyorum seni"
Bütün set ekibi toparlanır ve herkes telaş içinde ortalıkta iken kağıtta kenarda bir köşede duruyordu. Orada tüm çekimleri takip eden meraklı bir çocuk hızlıca o kağıdın olduğu yere doğru koştu, eğilerek çekimlerde kullanılan kağıdı yerden alarak yine tüm merakıyla gözden geçirdi ve o kağıtta "HAYAT" kelimesinin yazılı olduğunu gördü.
Bu meraklı çocuk buna bir anlam veremedi ve sanki istediğini bulamamışçasına dudağını bükerek o kağıtla uçak yapmaya başladı. Kağıttan uçak yaparak büyük bir heyecanla havaya doğru fırlattı.
Kağıt rüzgardan güç alarak uçtu, uçtu ve süzülerek tam yere düşüyordu ki gizemli bir el kağıdı havada tutuverdi. İki eliyle kağıdı tekrar düz bir yaprak haline getirdi ve cebinden bir kalem çıkararak şu notu yazdı:
"Kesme Şeker Programının Katkılarıyla" (Aralık,2000)

6 Ekim 2011 Perşembe

Allahu Teala bize deseydi

Allahu Teala bize deseydi: “Ey kullarım, sizleri bin sene yaşatacağım ama ilk iki dakikanızda şu köprüden geçmek zorundasınız ve kesinlikle etrafınıza bakıp ta aşağı düşmeyin yoksa geriye kalan zamanınızı acılarla geçirirsiniz. Yok, eğer dikkatli olursanız o zaman bin sene rahat yaşarsınız.”
Bin sene için iki dakika dişini sıkardın di mi ey nefis? İki dakikalık dünya hayatı ile binyıllık sonsuzluğu kıyaslar isek durum ortada. Durum ortada olmasına ortada amma; idrak nerede? 

BİLİNMİYON

Dünyanın evrende işgal ettiği hacim ne kadardır?
Tabi evrenin bir hacmi olduğu gibi bir sonu da mutlaka var. Bizler her ne kadar bu hacmin ölçülerini bilmiyor olsak da bu böyle.
Burada cevaptan önce bilmemiz gereken, öğrendiğimiz bilgiler ışığında sürekli büyüklüğünü güncellediğimiz bir büyüyen büyüklük karşısında yine sürekli bu büyüklüğün içinde küçüklük oranının gitgide küçüldüğü bu küçük dünyanın, tüm evrene tesir eden fonksiyonu veya konumunun ne olduğu!
Farz edelim ki, 1 sayısından başlayarak bütün bilinen sayıları da aşarak bilinebilinecek en büyük sayıyı ki biz buna Bilinmiyon diyelim; tüm sayıları tek tek yazalım ve bir zincir yapalım. Başı sonu nereye varır bilemem ama burada dünyamıza tekabül edecek olan sayı da 1 olsun. Şimdi bu zincirden veya bu sıralamadan 1 sayısını çekip alalım, tabi 1 sayısının geçtiği her sayı da dahil olmak üzere ve bunu biz “geriye kalan sayıları böyle kabul ediyoruz kardeşim” diyerek kesip atalım. Haliyle geriye ne kadar çok sayı kalsa da netice de hiçbir hükmü kalmayacaktır. Bütün sayılar var ama 1 sayısı yok! Bundan sonra böyle!
Aynen böyle, evrenden dünyayı çekip alırsanız evrenin ne esprisi kalır bilemem. En iyisini Allah bilir. Dolayısıyla neticeyi kelam, madem bir esprisi kalmıyor, soruyu şöyle sormak lazım o halde:
Evrenin dünyada işgal ettiği hacim ne kadardır?  (Ekim,2011)           

3 Ekim 2011 Pazartesi

Toplumumuzun Damarlarında

  1. Muhakemesiz bakış.
  2. Gizli koyvermişlik.
  3. Bana dokunmayan yılan...
  4. E nolmuş ki!
  5. Amaaaan!
  6. Akışına bıraak!

1 Ekim 2011 Cumartesi

ZİHNİ ABİ!

İçerde
-Olmaz beyfendi!
---Bana bak, sen benim kim olduğumu biliyor musun?
-Biliyorum.
---Seni varya mahvederim, gösteririm ben sana!
-Gösterebilirsiniz.
---Yapmıyor musun, sen şimdi?
-Hayır efendim.
---Ben şimdi arıyorum müdürünü telefonla.
-Tabi, buyrun arayın.
---Sen beni yanlış anladın aga.
-Yoo!
---Bak bi güzellik yapsan he!
-Malesef.
---Hadi be!
-Üzgünüm.
---Allah senin belanı versin.
-Verdi zaten.
---Seni süründürmezsem bende..
-Olur.

Dışarda:
---Yahu, Beni hiç dinlemedi bile, terbiyesiz herif.
---Bana ileri geri konuştu, küfretti.
---Yaa bırak yaa! Beş para etmez o ya!
---Sana birşey söyleyim mi ben, hiç iyi biri değil o.
-Bana mı dedin?
---Yoooo!