16 Aralık 2009 Çarşamba

TEZAT ABİ!


…ben de esasında öyle sölemiştim. Hatta bir seferinde yine böyle oturuyoz bir mecliste. Laf döndü dolaştı yine bu meseleye geldi. Tabi herkes kendince bişeyler söylüyor. O diyor ki “kardeşim bu mesele böyle olmalı”, öbürü diyor; “yok öyle olmaz”, “-e nasıl olur?” “Böyle olur.” Beriki “siz yanılıyorsunuz bunun çözümü şöyledir”, “böyledir” falan filan.

Tabi ben hiçbir şey söylemiyorum. Sustum, dinliyorum sadece. Netice itibariyle herkes görüşünü beyan ettikten sonra bana sordular. “Sen bu konuda ne düşünüyorsun” diye. Ben de söyledim aynen: “Bakın arkadaşlar, bu mesele şu sebeplerden dolayı bu hale geldi. Doğru mu? Doğru. Ve bir takım sebeplerden dolayı da gidişatı şöyle olacak. Doğru mu? Doğru. Yani tamamen sebep sonuç ilişkisi yaaa!” İki lafla ben aktardım durumu. Çoğu “sen yanılıyorsun” dedi. Ben şimdi işin sonunda ne olacağını bildiğim için yine sesimi çıkarmadım. Neyse o gün o mesele öyle kapandı gitti.
Aradan iki gün geçti. Yo yo! Yalan olmasın ya iki gün ya üç gün. Ben şimdi izliyorum onları tek tek. Yavaş yavaş yanıma yanaşmalar, laf atmalar falan. O, bu derken en sonunda ağızlarından baklayı çıkardılar. “Ya abi, sen doğru söylemişsin.”
“Valla” dedim bi tanesine, ismi önemli değil; içimde kaldı ya! “Bak” dedim “geldiniz mi şimdi lafıma hee!” “Yaa abi işte öyleydi de böyleydi ıg mıg”… Dedim “sus, konuşma”. Sevdiğim biriydi biliyor musun? Nazım geçerdi ona yani. “Konuşma” dedim ya! “Lafa geldi mi hepiniz aslan kesiliyor, iş icraata geldi mi ortalıkta bi Allahın kulu yok. Olmaz öyle şey” dedim. Baktım başını öne eğdi, gıkı çıkmıyor. He bi de aklıma şimdi geldi! Tam o esnada hani bizim o eski dernek vardı ya!
-Hangi dernek abi?
Ya şu arka mahalledekini diyom. İşte orada konuşurken onun abisi de geldi. Zaten abisini görünce hepten kızardı garibim. O da anladı işi zaten. Meseleyi biliyor yani. Daha selam vermeden kardeşinin ensesine bi şaplattı. “Yuh” dedim. Ben bile irkildim o an. Kulakları çınlasın şimdi muhtemelen şafak sayıyordur. Kelli felli biriydi. “Ulan kereta” dedi “bi daha Tezat ağabeynin lafından çıkarsan, onu üzersen sana öyle bi patlatırım ki dünyanı şaşırırsın.” Ulan şaşırdım kaldım! Yani böyle bişiy beklemiyom. Bi anda geldi patlattı. Hayda! Ben hemen lafı değiştirdim. “Ya boş ver bu konuyu, hani sen bi çırak arıyordun” filan dedim de sakinleşti ortam.
Yani şunu dicem arkadaşlar! Amerika kıtasını bi daha keşfetmeye gerek var mı? Soruyorum size gerek var mı?
-yook.!
Eeeh! Biz niye bi daha uğraşalım, vaktimizi kaybedelim. Elin adamı keşfetmiş. Gerçi orası da meçhul ya!
-Ya! Gerçekten, şu Amerika kıtasını Kıristof Kolom değil de bizim Müslüman bi gezginci mi, denizci mi ne bulmuş. Sonra işte bunu saptırmışlar Kıristof Kolom yanlışlıkla orayı Hindistan toprakları zannetmişte. Sonra bakmış ki burası başka bi kıta.
Ya, doğrudur tabi bi, çok şey bize yanlış aktarılıyor, işin kötü tarafı arkadaşlar bunu kasıtlı olarak da yapmışlar. Bizi gerçek tarihimizden koparmışlar. Neyse lafımı tamamlayım yarım kaldı: o gün bugün o mevzu açıldı mı hep bu olay aklıma gelir.
-Doğru söylüyorsun Tezat abi. Bi kere canımız yanacak ya! Pişman olacaz ya! Ondan sonra akıllanacaz.
Tabi tabi! Bizim milletin huyudur bu.
-Selamunaleyküm.
Oooh, Aleykümselam Kemal kardeşim gel bakalım, çek bi sandalye. Nasılsın?
-İyiyim Tezat abi. Abi?
Buyur koçum!
-Yaa, nasıl söylesem, bugün senin selamınla gittim ben Bülent Beye, tanımıyom ben öyle birini dedi..!
Ha di ya!

Hiç yorum yok: