20 Aralık 2009 Pazar

Filim gibin…

Ekmek kırıntısı iki ufak taşın arasında kalmış ve rüzgârın etkisiyle bir o taşa çarpıyor bir diğer taşa. Taşların arasına girmeye çalışan bir karınca ise giremeyeceğini anladı ki, karınca kararınca gözüne kestirdiği kırıntıyı almakla yetindi. Yetindi ve kendisi kadar olan kırıntıyı yüklendi. Taşların arasından karınca kırıntıyla birlikte evine doğru yollanırken ve gözden kaybolurken rüzgâr tüm tesiriyle taşları titretmeye devam ediyordu.
Bu ufak tefek taşlar adeta bir tepenin eteklerinde toplanmışlar ve sanki tepeyle bir bütünlük oluşturmuşlardı. Adeta tepenin süsü gibiydiler. On beş metre yükseklikteki bu ufak tepenin tepesine çıkıldığında önünden akıp gitmekte olan bir yol görünmekteydi. Uzun bir yol.
Tepenin bir yönü yola bakıyordu ve bu tepenin bu cephesi güneş görmüyordu. Bu gölgeli tarafında 3 kişi gözüktü birden. Bu 3 kişi belli ki yol kenarında ve tepenin güneş görmeyen bu tarafında beklemektedirler. Ama, sabırlı bir bekleyiş.

Abdullah yolun en kenarında ve ayakta. Önünde ise bir teleskop var. Uçsuz bucaksız bu dümdüz yolda, karşıdan gelmekte olan arabalara bakıp ne model olduğunu söylüyor.

Abdullah:         -Ford Taounus geliyor arkadaşlar. Ne dersiniz?
Yahya:             -Yok! Bence değmez.

Yahya’da ayakta bekliyor. Ayakkabısının ucuyla yerdeki taşları birbirinden ayırıyor ve çizgiler oluşturuyor. Öylesine vakit geçiriyor veya vakit geçerken öylesine hareketler yapıyor.

Yahya:             -Sen ne diyorsun Hüda?
Hüdaverdi:       -Boşveriiin! Birazdan benim araba gelir, ona bineriz. Bu kadar zaman boşuna mı bekledik burada.

Hüdaverdi ise bağdaş kurmuş ve dizüstü bilgisayarını da açmış hazır bekliyor.

Abdullah:         -Aha! Mercedes geliyor. Enfes bir şey.
Yahya:             -Hangi modeli?
Abdullah:         -İnanmıcaksınız ama E320.
Hüdaverdi:       -Ooooo! İşte ben demiştim. Plakası ne?
Abdullah:         -34 AYH 65, rengi metal. Tekerlekleri yok…Şaka şaka!
Hüdaverdi:       -Hadi leyn!
Yahya:             -Bir şey çıktı mı Hüda?
Hüda:               -Hayır! Biraz bekleyin!
Yahya:             -Abdullah, bu şimdi uçarak gelir. Gelmesi ne kadar sürer?
Abdullah:         -Hocam, merak etme, öyle pek hızlı gelmiyor. Aşağı yukarı 120’ile filan geliyor.
Yahya:             -Bu çok iyi. En azından orta yaşlı biri galiba he?
Abdullah:         -Evet, öyle bir tipi var. Bir adet gözlük var. Numaralı gözlük. Ve kimse yok yanında.
Yahya:             -Gözlük mü?
Abdullah:         -Ha, pardon! Gözlük gözünde değil, torpidonun üstünde duruyor.
Hüdaverdi:       -Heeeh! Arkadaşlar, bilgilere ulaştım. Adamın adı; Vedat Sönmez. Aksaraylı ve eveeet! Doğru tahmin etmişsin adam 62’li, yani orta yaşlı.
Yahya:             -Resmi var mı adamın, yanlış tahminde bulunmayalım.
Abdullah:         -Arkadaşlar 40–45 saniye sonra araba gelir buraya.
Hüdaverdi:       -Bir saniye, kimliğe ulaştım. Adam gözlüklü dedin di mi Abdullah?
Abdullah:         -Evet, adamın gözlüğü var ama dediğim gibi önünde duruyor.
Hüdaverdi:       -Büyük ihtimalle bu adam.
Yahya:             -Ayrıntı var mı başka Abdullah?
Abdullah:         -Bakıyorum, bakıyorum. Araba oldukça sade. Bence şu an müzik dinliyor. Adam habire radyoyu bızıklıyor.
Yahya:             -Bu çok iyi. Adamın keyfi yerinde o halde. Kafasına göre müzik arıyor. Bu bizim açımızdan iyi bir şey.
Hüdaverdi:       -Burda başka bir bilgi yok.
Abdullah:         -Son 30 saniyee.
Yahya:             -Araba bayağı yaklaştı. Bir şeyler bulmamız lazım. Google baktın mı Hüda?
Hüdaverdi:       -Ben de şimdi oraya yazıyorum adamın adını. Oba! Bir şeyler çıktı galiba. Bilmem ne mağazasının açılışı filan diyor. Adamın mağazası var ağbiiii!
Abdullah:         -Var ki adamda böyle bir araba var yani. Yalnız adam bize baka baka gidecek arkadaşlar.
Yahya:             -Bi saniye, bi saniye. Abdullah, aynasında asılı masılı bir şey var mı?
Abdullah:         -Ya! Olsa söylicez di mi ya! Son 20 saniye.
Hüdaverdi:       -Tüh ya! Kaçıracaz resmen arabayı.
Yahya:             -Ya, Hüda! Yok mu başka bir şey internette? Adam Aksaraylı, başka bir şey, başka ne olabilir… Vay anasını yaa!
Abdullah:         -Durun bisaniye, arabanın arkasında bir gazete var.
Yahya:             -Ne gazetesi belli değil mi?
Abdullah:         -Vay beah! İnanmayacaksınız ama bu bizim Sakarya’nın En Dolu Gazetesi arkadaşlar! Aloo! Araba geldi siz de görüyorsunuz di mi haliyle!
Hüdaverdi:       -Şansa bak bee! Adam hem hemşerimiz hem de mercedesli. Durduralım arabayı kardeşim! Bırak planı, programı.
Yahya:             -Durun bisaniye! Hüda, senin çantada yeşil tişörtün vardı, ver onu hemen. Abdullah sen de çıkar tişörtünü.
(Vııınnnnnnnnnn….)
Abdullah:         -Yuh,adam bi durur be!
Hüda:               -Gettti, gettiii!

……………………………………………………….

Bunlar da kim, ne diye yolun kenarında bekliyorlar, acaba otostopçu mu bunlar! Diye düşünerek bakıp geçen mercedesli adam, gayri ihtiyari orta dikiz aynasına gözü kaydı.
Aynada gözüken tablo şöyleydi: 3 delikanlı da ayakta ve var güçleriyle havaya zıplıyorlar.
Ve biri, elinde yeşil-siyah renkli tişörtleri havada sağa-sola sallıyor.
Hafif bir gülümseme belirir şoförün yüzünde. Araba durur ve 3 delikanlı pılısını pırtısını
toparlayıp hızlıca arabaya doğru büyük bir mutlulukla koşmaya başlar. Operasyon başarıyla
sonuçlanmıştır.