16 Aralık 2009 Çarşamba

ABARTMA

Her zamanki gibi biletimi aldım. Otobüsüm geldi ve bindim. Yerimi buldum ve oturdum. Oturur oturmaz başımı dışarıya çevirdim ki ne göreyim! Pardon ne göremeyim! İki camın birleştiği kısım tam bakış açımın ortasına geliyor. İçimde garip bişeyler oluyor! Göğsüm daralıyor, kaşlarım eğiliyor, şakaklarım, alnım acıyor. Parmaklarıma kadar varan bir gerilme hissediyorum. Kalkayım bi hışımla vurayım kırayım camların hepsini. Tuz buz edeyim. Her tuzunu bin parçaya, her buzunu da güneşte ısıtsam, buhar olsa. Arabada cam namına ne varsa çantalardaki aynaları, kafalardaki gözlükleri, dikiz aynalarını vs. hepsini kırsam. Hıncımı alamayıp otobüsü kaldırıp yere vursam, üzerinde zıplasam. Göğe kadar yükselip hızla aşağıya inerken otobüse dirsek çaksam ve yerin dibine soksam. Üzerine lanet yazıp sonsuza kadar orda kalsa! Acaba sinirimi atabilir miyim?

-oturabilir miyim?
-Tabi!

Kim bilir kim, bu yanıma oturan! Bu da kim ya! Cins midir nedir! Sanki bana bakıyor! Çıkartacam cebimdeki kalemi, sokacam bi gözüne, öbür gözünden çıkartacam! Sonra görecek bi daha yan yan bakmayı! Ama emin değilim işte. Belki de cama doğru bakıyor yani dışarıya! Ne var ki dışarıda bakılacak! Ama dışarısı gözükmüyor ki?
Görebildiğim kadar karşı yoldan gelen arabalara bakmaya çalışıyom. Ama bakamıyorum ki. Camlar pis. Neden pis? Neden temizlenmemiş? Şöför, tembellik mi yapıyor da bu kahrolası camlar pis? Aslında o dayak istiyor dayak! Alacam bu camları adamın ağzına sokacam. Yedirecem onları. Kafasını önce camdan geçirecem boynuna kadar. Sonra kafasını geri çekip ne olacağını görecem…

Hiç yorum yok: