Bazen hüngür hüngür susmak istiyorum.
HER NE İSE
gelişigüzel
16 Eylül 2025 Salı
8 Eylül 2025 Pazartesi
ÜÇ GÜNLÜK DÜNYADA 3 GÜN
29 Ağustos 2025 Cuma
İlk durağımız ÇANKIRI'ydı. Eşimle planladığımız gibi öyle merkeze girer ve bir kabir, eski bir camii, medreseyi görür, çıkarız dedik. Çankırı ile ilgili çok kalmayız ve çokta bişey yok kanaati vardı kafamızda. Sonuçta Çankırı, nesi ne kadar meşhur ki! Çok büyütmeyim ama araştırmayınca böyle düşünüyor insan.
Merkeze varmadan Elzem'in ısrarla gidin dediği Çerkeşi ilçesinde bulunan Halvetilerden Hz.Pir-i Sani Şeyh Seyyid Hacı Mustafa Çerkeşi Efendiyi ve camiyi ziyaret ettik ilk olarak.
Merkeze vardığımızda çok yakında yer alan, 1558 yılında ibadete açılan tarihi Sultan Süleyman Camii.
Bu tarihi caminin hemen yanında 1754 tarihli Çivitçioğlu Medresesi. Mevcut odalarda idari ve ebru, hat sanatı gibi atölyeler mevcut. .
Güzel bir ayrıntı ise baş müderrisin odasına girişte kapıyı açınca direk karşına duvar çıkıyor. Destur kapısı. Oradan da müsaade alıp sağdan içeri girebiliyorsun.
Buğday Pazarı Cami ve (Hazimiye) Medresesi.
Medrese ve içerisindeki bölümler, belediyenin düzenlemesiyle müze olarak kullanılıyor. Her odasında unutulmaya yüz tutmuş farklı el sanatları ve kültürel değerler sergileniyor. Papuç,tesbih,el işleri vd.
Vaktim olsaydı buranın çarşısını ve dükkanlarını gezmek isterdim doğrusu. Demircisinden yüncüsüne, antikacısı, bakırcısı vb..
"Yatak yünülür, yün didilir, deri alınır."
Buradan direk yine belediyenin yaptırdığı Ferit Akalın Radyo Ve İletişim Evi'ne yani müzeye geçtik. Tarihi Sarı Kadı Konağından çevrilmiş bu müzede iletişim adına 200 obje sergilenmekte. Ciddi emek verilmiş bir yer burası. Buraya 90 adet tarihi radyo bağışlamış önemli bir isimden haberimiz oldu; Ferit Akalın. Çankırılı mucit aynı zamanda. Hatta Vizontele filmindeki "Deli Emin" karakterini canlandıran Y.Erdoğan bu kişiden esinlenmiş diye söylediler. Ama esas kişi yani Ferit Akalın mucit ve zeki biriymiş. Yaptıklarını anlatınca hayran kaldık.
Çankırı Belediyesi Kültür Evindeyiz.
Çankırı'da gezdiğimiz bu küçük müzelerde bizi gezdiren rehberler oldu. Belediyenin güzel bir hizmeti diyebilirim. Cüzi bir ücreti var.
Ve karnımız acıktı haliyle. Benimle yaşıt olan ve yine oranın bilindik bir mekanına gittik. Ufak ve yöresel tatların olduğu bir lokanta. "Sefer Ustanın Yeri Derya Lokantası." Bu yöreye ait ama bizim yoğurtlu çorba olarak bildiğimiz Yaren çorbasının tadını uzun bir süre unutamam galiba. Sarımsaklı et ve Çankırı Yaren Güveci et yemeği gerçekten lezizdi.
"Kız anadan öğrenir sofra düzmeyi, oğlan babadan öğrenir sohbet gezmeyi". Bu söz buralarda meşhur ki bir kaç yerde rast geldik. Ve nasihatten hissemizi de alarak Çankırıdan ayrıldık.
Çorum istikametinde gördüğümüz çok yüksek olmayan dağlar etkileyiciydi. Pek ağaç yok ama kat kat çizgileriyle ve tüm estetik yönleriyle uçsuz bucaksız görselin keyfini sürdük.
Aslında niyetimiz bu cuma gününde hem Çankırı hem Çorum'u gezip gece Amasya'da olmak vardı amma biraz evden geç çıkışımız ve biraz da tahminimizin üzerinde geçen Çankırı turu, ister istemez planımızı değiştirdi.
Yol bizi ÇORUM'a götürüyor. Gecenin karanlığında Çorum'a girerken sanki tüm şehir panoramik bir edayla karşımızda bizi selamlıyordu. Zar zor kalacak yer bulabildik kendimize Hitit Üniversitesinin misafirhanesinde.
30.08.2025 Cumartesi
Muradi Rabi Ulu Camiindeyiz. Bahçesindeki rengarenk çiçeklerle karşıladı bizi. Çok hoş, çok güzel ve temiz bir Cami.
Dış güzelliği ile beraber içerisi de bizi büyülüyor. Minberi, ahşap sütunları etkileyiciydi. İki köşede yer alan bu yapılar ise dikkatimi çekti.
Merkezinde saat kulesi ve etraftaki havuzların şırıltısıyla Veli Paşa Hanında soluklandık ve kahvelerimizi içiverdik bu mekanda.
Leblebisinden midir bilemedim ama burada sarı renk mekanlarda da göze çarpıyor. Buraya kadar gelmişken kendimize meşhur Çorum leblebisi alıyoruz. Hem yemelik hem hediyelik..
Hıdırlık mevkiinde yer alan Süheybi Rumi Hıdırlık Camine geçiyoruz. Burada sahabe efendilerimiz ve büyükler medfun. İstanbula fethe giderken şehit olmuş ve sahabeden diye yazılmış. Ama gördüğüm kadarıyla bir sonraki sahabi efendimiz gibi kıymet verilmemiş türbesine. Belki de rivayetler üzerine olduğu düşünülüyor Kerebi Gazi Efendimizin kabri ve hemen yanında Tarikatı Nakşibendi Meşayıhından Hacı Salih Efendi ile eşraftan Sücaaddin Zade Efendinin kabirleri.
Kerebi Gazinin ayak ucunda ama binanın dışında kalan mezarlıkta bir büyük daha var; Fahrul Muhaddisin El Hac Yusuf-u Bahri Efendi Hazretleri.
Ve bu mekana adını veren büyüğümüzün kabrine ve camiine yürüyoruz. Yan yana yerler buraları. Hepsi bir mekanda.
Sahabe-i Kiramdan Hz.Süheyb-i Rumi ve Hz. Ubeyd-i Gazi Türbesi.
Bitişik olarak yine güzel bir bahçe içerisinde Süheyb-i Rumi Hıdırlık Cami.
Çorum'dan çıkış vakti geldi. Bu şehirden çıkarken bir yokuşta yerli malı Greyder tabelası görüyorum. Bence çok ustaca yerleştirilmiş. Yokuşu çıkarken bir noktada tüm yolu kapatan koca bir tabela görüyoruz. Yakışır. Tabi o kareyi tam yakalayamadım, gecikmeli olarak çekebildim.
Tüm yol boyunca uzun yol ve sağlı sollu geniş dağlar, ağaçlar, manzara bitiriyor beni, bayılıyorum.
Kırmızı lale bahçelerini hatırlatan manzarayı görünce dayanamadım. İçlerinde soğanların olduğu ve toplanmayı bekleyen kırmızı çuvallar.
Şehzadeler şehri AMASYA'dayız.
Girişte Ferhat ile Şirin Aşıklar Müzesine girmeden yüzeysel bakıp geçiyoruz. Ama tepedeki heykele bakıldığında Şirin hala trip atıyor.
Kalmak için tuttuğumuz yer Yalıboyu evlerinden biriydi. Uluhan otel. Biraz dinlendik ve sıcağın altında yürüyerek gezmeye başladık. Önce Yalıboyu evlerin dağa bakan tarafındaki sokakta gezindik.
Bir müzeye rastladık ve farkında olmadan 30 Ağustosa denk gelmişiz ve müze ücretsiz kapılarını açtı bize. Şeyh Hamidullah Yazı Tarihi ve Hüs-i Hat Müzesi. Kıymetli bir müzeydi, biraz sıkışıktı ve şık değildi açıkçası ama içeriği bizi etkiledi ve duygulandırdı.
Yol boyunca karşımıza ufak camiler çıkıyor. Hatuniye Camiinde tahiyyatül mescid namazını eda ediyoruz. Köprübaşı Caminin yanından kıvrılıyoruz Yeşil ırmağın üzerindeki Modenus Köprüsüne. Köprüden bakınca sol tarafta, dağın içinde Kral Kaya Mezarları gözüküyor. Buraya çıkmayı düşünmüyoruz tabi bu sıcakta. Bizimkiler Allah'tan böyle yerlere kabir veya türbe yapmamışlar.:)
Yürümeye devam ve geldik şehrin en sembolik camiine; Amasya Sultanı 2.Bayezid Caimii. Burası yeşillikler içerisinde, insanın nefes aldığı bir yer.
Camiinin bulunduğu mekan büyük, başka yapılar da var tabi. Hat Sergisini görünce dayanamadık girdik ve dünyanın en büyük Hilye-i Şerifi'ni görmek nasip oldu.
Yine yürüyerek Amasya Arkeolajik Müzesine geçiyoruz. Çok kıymetli eserler var ama benim dikkatimi çeken bazı meşhur isimlerin aile boyu mumyalarının sergilenmesi.
Ve kapılar..
Gezerken bu görkemli dağın ve manzaranın tesirinde kalıyorum.
Burma Minareli Cami.
Şehzadeler Müzesine de bir bakalım diyoruz. Ufak bir bina. Temsili heykellerini görüyoruz. Öyle bir yer işte..
Gök Medrese Camiine geçiyoruz.
Şükür kaleye de çıkıverdik. Şehrin hemen hemen görüntüsü bu şekilde. Kaleden bakıldığında hilal şeklinde gibi diyebiliriz. Hilal sağ ve soldan dağı çevreliyor adeta.
Aaaaah ah! Ne maziler yatıyor bu şehirde... (Yok beyaa, çok bişey yatmıyor, unutmuşuz çoğu hatıraları, mekanları, gezdiğimiz yerleri..)Yıllar yıllar önceydi. 1999 yılında, 17 Ağustos Depremine 1 hafta var. Abdullah Ecirli ile beraber ufak bir çılgınlık yapıp Amasya'ya gelmiştik. Hiç kaleme almadığım o gezi yazısını kısa da olsa yazarak linkini buraya ekleyim inş.
2.Bayezid Camiinin yukarıdan görünüşü.
Buraya gelince yine kendinizi tutamıyorsunuz ve bir resim de şuradan alayım diyorsunuz. Meydandan Saat Kulesi, Yalıboyu Evleri, dağ,kale ve trafik. Bu arada bu köprünün adı Hükümet Köprüsü. Hükümet Konağı da hemen köprünün öbür tarafında. Ek bilgi olarak; ortada kalan köprünün ismi Alçak Köprü.
Akşam yemeği için dışarı çıkıyoruz. Gündüz gidemediğimiz bir cami vardı, onu da aradan çıkardık. Yörgüç Paşa Cami.
Dolaş dolaş yer bulamadık yöresel tatlar falan tam vazgeçiyorduk ki Yalıboyu Evlerinin önüne denk gelen ve ırmağın karşısında yer alan Keyif Cafe ve Restorandayız. Ne acıktık be yaa! Söylemesi ayıptır eşim meşhur iskenderinden nasiplendi, ben de yöresel Bakla Dolmasından.
Yine bu civarda insanların kuyrukta beklediği meşhur Kaymak dondurması. Ön tarafında dikkat çeken bir genç var. Tezgahta küllah yapıyor. Üç tane tost makinesi gibi cihazı döndürüp döndürüp ısınan hamuru küllaha çeviriyor. İşini öyle hızlı ve tecrübeyle yapıyor ki bir yandan önündeki cep telefonundan maç izliyor:)
Buradan dedik ki, bir de yukarıdan manzaralı bir mekanda kahvemizi içelim. İçkili olmayan Pera diye bir mekana çıktık ve kahvelerimizin eşliğinde gecenin karanlığında bu renkli şehri temaşa eyledik.
31.08.2025 Pazar
Sabah yola çıkmadan bir kaç yer daha görelim istedik. Yine kaleden bakıldığında şehrin daha da sol cenahında kalan Mehmet Paşa Camii'ni ziyaret ettik. Yanında Mustafa Bey Hamamı ve onun da yanında Sabuncuoğlu Şerafeddin Tıp ve Tarih Müzesi. Bu müzeye girmeden devam ediyoruz arayışlara. Arayış derken yıllar önce gelip yatsı namazını kılıp sonrasında yan tarafında diye hatırladığım bir kabri bulmaya çalışıyorum. Kimdi hatırlamıyorum ama o zatın başında beklerken az öncesinde namaz kıldıran imam efendi geldi yanımıza ve bizi misafir etmişti o akşam, Allah razı olsun ondan.
Bu şehirde kabir ve mezar çok. Hatta dün akşam biri "bahçesi olan her evde mezar vardır" demişti. Pirler Parkı var diye duyduk ve son olarak oraya yöneldik. İnsanların piknik için de gittiği bir yer burası. Pir Sücaaddin İlyas Türbesi ile yanı başındaki pirleri ziyaret ettik.
Güzel memleketimin güzel yollarından giderek SAMSUN'a vardık. Hızlı bir girişimiz ve hızlı bir çıkışımız oldu. İlk soluğu meşhur Milli Mücadelenin başlama serüveninde önemli bir yer tutan temsili Bandırma Gemisinde aldık ve gördük, gezdik.
Merkezde yer alan Büyük Camii ve yanı başında ki saat kulesi.
Sonra buranın güzel bir tepesi var diye eşimin arkadaş tavsiyesi üzerine teleferikle çıkılan bir yere biz arabamızla geldik. Yani çok yüksek bir yerde değil. Denize nazır, yeşilliğin içinde bir binada, meşhur bafra pidesinden nasipleniyoruz.
Buradan böylece ayrılmış ve artık dönüş yoluna girmiş olduk. Pide yediğimiz tabağın altına konan kağıt aynı zamanda gezilecek yerleri de gösteriyordu. Bizim de dikkatimizi çeken ve yolumuzun üzerinde yer alan Batık Minare'ye uğrayalım diye niyet ettik. Bafra'da yer alan ve Kızıl Irmağın döküldüğü yerden içeriye yani güneye doğru yol aldık. Yaklaşık 25 dakikalık bir vakit geçti ki karşımızda Batık Minareyi görmekle beraber, doğanın güzelliğini de içimize, gönlümüze çekiyoruz adeta. Tam bu nokta; Kızıl Irmağın denize dökülmeden önce genişleyerek, bir ufak göl gibi şekil aldığı yer. Balık mevsimi de açılında köprüde balık tutanlar hayli heyecanlıydılar. Özellikle balık tutmak için kullanılan büyük ve yuvarlak platformları ilk defa görüyorum. Vapurla biraz açıklara çekerek balık tutuyorlar bu araçlarla.
Tekrar buradan kuzeye doğru ve oradan da batı istikametine doğru giderken, tam bir dönüş moduna giriyoruz. Fakat sağımızda Karadeniz ve solumuzda nice güzellikler birbirini tamamlayan eşsiz manzaralar var mış ama ben Sinop sapağına kadar uyuduğum için pek göremedim... Yola kendimi hazırlamam gerekiyordu işin doğrusu. Gece 01.30 civarı evimize vardık şükür. Güzel, dolu dolu, kazasız belasız 3 gün kültür gezisi yaptık elhamdülillah.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Bazen h üngür hüngür susmak istiyorum.
-
25'li yaşlarında iken "40 yaşına daha çoook var" diyordum. Şimdi 37 yaşındayım ama 80 yaşına dahi "daha çoook var" ...
-
Sabah evden çıkan adam doğruca bakkala gider ve zeytin, peynir, ekmek alır kahvaltı için. İzin günü olduğu için kahvaltı sonrası ga...
-
Karanlık, karanlık, karanlık… Bir gün biri, bi kapıya, bi kulağını dayayıp, içerideki birinin, bi konuşmasını dinler… -Ne bu böy...